13 Kasım 2016 Pazar

Birkaç Dakika

Hafifçe araladım gözlerimi. Yattığım yerin çaprazında kalan pencereden dışarıda nasıl sert bir rüzgar estiği görülebiliyordu. Ruhumda hissettim bir an. Rüzgar sanki içime doğru esip savuruyordu ortalığı. En azından yanı başımda duran yün kadar kararmamıştı bulutlar. Uzakta bir yerlerde kalmış güneş, gri bulutların altında göz kamaştıran ince bir parlaklık oluşturmuştu. Lakin tüm enerjisi bu kadardı.
...

Pencerenin önünde kolçakları çıkarılmış koltuğa serilmiş bir battaniyede huzurla uyuyan kedide olmasa soğuktan ölmüş diyecektim tüm dünya. Kahverengi siyah tüylü kedi hafifçe kımıldadı. Odada bir hareket olduğunu sezmiş gibiydi. Kollarını uzattı, iyice esneyip tekrar uykuya dalmak üzere kafasını geriye atıp serilince koltuğa çenesinin altındaki beyaz tüyler görüldü. 
...


Baş ucumda rengarenk kalemlerle dolu masaya baktım. Karmakarışık duran masadaki siyah saat daha üç olmamıştı. Saatin önünde açık duran ders kitabı, defter, çeşitli kalemler, küçük kağıt kutusu, masa lambası ve bir de Sherlock Holmes kitabı birbirinden uzak, uyumsuz bir bütün oluşturmuştu. Panodaki aylarca yüzüne bakılmamış olduğunu belli olan notlar, çeşitli listeler ve planlar duruyordu.
...

Bu karışıklıkta geçen birkaç dakika boyunca ilgimi çeken tek şey yarım kalmış siyah örgüydü. Pencerenin tellerinde görülen şiddetli rüzgardan koruyabilecek tek şeyin o olduğunu düşündüm.
Kalktım. 
...

Hgk Günlükleri'nden sevgilerle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder