15 Ekim 2018 Pazartesi

Ocağımdaki Yemekler

Ocakta üç tencere var. İlk kapağı açtım; dünden kalan dolma, ikincide hiçbir şeysiz patates, diğerinde de çok kötü görünen makarna. Ve dedim ki yeniden blog yazmalıyım. Çünkü hayatta her zaman güzel şeyler olmak zorunda değil, olanı paylaşmak için zaten güzelleştirmek de bizim elimizde. Önce odama gelip bilgisayarı açtım sonra mutfağa dönüp makarnayı yoğurtla süsledim. Lavabonun içi de olduğu gibi bulaşık doluydu ama neyse ki böyle şeyleri dert etmek için fazla bekarım. 

Aslında oldukça yorgun ve yaşlı hissetmem gerekirken kendimi olması gerekenden daha genç, daha dinç hissediyor olmam bazen tuhaf geliyor. Daha yapacağım milyon tane genç işi olay var. Bir sürü de kurulması gereken hayal varken yaşlanmak başka bahara kaldı artık. 

Adrenalin dolu yapılacak işlerden örnek vermem gerekirse ben ilk olarak 2011 yılında 7 sene önce yamaç paraşütü yaptım. Çok güzeldi. Muhteşemdi. Ama gel gör ki yamaç paraşütü eğitimi için bu sene kayıt yaptırdım. Aradan geçen yedi sene içinde daha önemli ne yaptım? Daha güzel ne yaptım? Kendim için ne yaptım? Eğer yedi sene önce eğitim alıp pilot olsaydım yedi senedir uçuyor olacaktım. Yedi senedir uçamadığım için ertelemenin verdiği pişmanlığı derinden hissediyorum. 

Kendime değer katacak hiçbir şeyi ertelememe konusunda keskin kararlar aldım yine. Uygulama sürem: odamdan çıkıp mutfağa gidip bir bardak su doldurana kadar. Çünkü ben = üşengeçlik= ertelemek =ben. Olay dönüp dolaşıp ben de bitiyor yani. Buralarda, yazın hayatımda sürekliliği sağlayamam da hep bu sebepten. Biraz da çabuk sıkılan biri olmamdan. Yazın hayatı deyince sanki yılların yazarıymışım gibi oldu ama o olaya bir hayli uzak bir noktadayım. Kelimelerden çok sayılarla oldu şimdiye kadar işim. Bu sebeple hep kafamın içinde kaldı kelimelerim. Neyse şimdilik...

Hgk Günlükleri'nden sevgilerle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder